Enola Holmes


Duyulmak İstiyorsan Sesini Yükseltmelisin


Fleabag’ten tanıdığımız Harry Bradbeer’in yönettiği Enola Holmes filminde Stranger Things’ten tanıdığımız Millie Bobby Brown’u görüyoruz. Nancy Springer’in kitap serisinden ilkinden uyarlanan film, Sherlock Holmes’un kız kardeşi olan Enola Holmes’un kendini keşfetme ve dış dünyayla iletişim kurma macerasına odaklanıyor. Dördüncü duvarıu yıkan -amiyane tabirle karakterin izleyiciyle konuşması- bir hikaye anlatıcılığıyla seyirciyi ilk başta kendisine çekiyor Enola Holmes. Beklenti çok yüksek olmadan eğlenme amaçlı izlemek isterseniz film amacına ulaşıyor. Eğlendirirken de elbette birtakım mesajları var. Erkek egemen toplumun gölgesinde kalmış kadınlara bir ışık olup adım atabilmesini sağlaması açısından önemli bir film olduğunu düşünüyorum.

Enola, tersten Alone, kelime oyunları seven esrarengiz dul annesiyle abilerinden uzak bir şekilde yaşamaktadır. Annesi Enola’yı dönemin kadınları gibi bir hanımefendi olarak yetiştirmek yerine, erkek egemen toplumun düşüncelerine inat fizik, edebiyat, matematik, kimya ve zeka oyunları, dövüş sporları eğitimlerini ona küçük yaştan beri öğretiyor ve dönemin cinsiyet rollerini kırıyor. Abileri Mycroft ve Sherlock çok önceden babaları ölünce evden ayrıldıkları için Enola ve annesi evde yalnız yaşamaktadır.

Enola’nın 16.yaş günü, annesinin ortadan kaybolmasıyla macera başlıyor. Abilerine haber veren Enola onların isteklerini yerine getirmek istemediği için annesinin şifrelerini çözerek onun peşinden Londra’ya gider. Mycroft ise Enola’nın bir yatılı okulda eğitim alarak hanımefendi olmasını istemektedir. Enola’nın Londra yolculuğu sahneleriyle kendimizi bir yol filminin içinde buluyoruz adeta. Trende karşılaştığı Lord Tewksbury da Enola gibi kaçmaktadır ancak onun peşinde onu öldürmek isteyen katiliyle. Hal böyle olunca Enola ona yardım eder ve Lordu kurtarır. Londra’ya vardıktan sonra Lord ile yolları ayrılan Enola’nın annesini bulmak için birçok dedektiflik maceralarını izleriz. O sıralar çalkantılı olan Londra, kadınların da oy hakkı kullanması için bir reform yasası üzerindedir. Haliyle Enola’yı da güçlü kadın karakterimiz olarak bu aksiyonun içinde bulmak şaşırtıcı olmaz. Bu kısımlarda abisine yakalanan Enola’nın yatılı okula dönmesi, buradaki erkek egemen toplumun altında kalan sessiz kadınların eğitimine sessiz kalamayan Enola’yı Lordumuz kurtarır ve Londra’da yaşadıkları birçok maceradan sonra Lord’un oy sahibi olmasıyla kadınların oy hakkı reformu başarıyla amacına ulaşır. Enola kendi hikayesini değiştirirken aynı zamanda dünyayı da değiştirmiştir bir bakıma.

Enola’nın annesinin kayboluş hikayesi aslında Enola’ya bir şeyler kazandırmak istemesiydi bence. Onun dünyayı değiştirmesi, erkek egemen toplumdan dünyayı biraz kurtarması ve kendi geleceğini kendisini yazmasıydı. Nitekim, annesinin filmin sonunda ‘’Seni sevmediğim için seni terk etmedim. Senin için ayrıldım’’ demesi de bunu doğrular nitelikteydi. Annesinin dünyanın bu düşünceyle kalmaması için ve bununla savaşmak istemesi için gittiğini anlıyoruz.

Enola Holmes’un bazı yerlerinde ne kadar mantık hataları olsa da değerlendirecek olursak, aydınlık bir ışıkla, görsel olarak bizi doyurmasıyla, dördüncü duvarın yıkıldığı hikaye anlatıcılığıyla, müzikleriyle, olayların akışıyla, dönemsel kıyafetlerin güzelliğiyle gayet iyi görünüyor. İki saatlik filmin hiçbir dakikasında sıkılmadım ve macerayla izledim, size de mutlaka öneririm.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Büyülü Bülten

Malcolm & Marie

Jagten - The Hunt (Onur Savaşı) Film İncelemesi