Malcolm & Marie

 

Geçtiğimiz yıl Euphoria yaratıcısı Sam Levinson tarafından pandemi sürecinde gizlice yazılıp yönetilen bir Hollywood filmi Malcolm & Marie bugün Netflix ile seyircinin karşısına çıktı. Malcolm & Marie, bir yönetmenin film galasından kız arkadaşıyla evine dönmesinin ardından, o gece ilişkilerinin test edilip sınandığı, alevli bir kavgayı, bastırılmış duyguları ve kırıklıkları takip ediyor. Marie’nin (Zendaya) Malcolm’a (John David Washington) ‘’Malcolm inan bana, bu gece yapıcı hiçbir şey konuşulmayacak, çünkü seni tanıyorum.’’ demesiyle çiftin birbirlerine olan sevgileri sınanmaya başlar. Akla gelebilecek her türlü duygunun paylaşıldığı tek mekân, tek gece ve tek konu üzerinde tiyatral bir etkiyi siyah beyaz perde üzerinde göstermiş, Sam Levinson.

Siyah Beyaz Kırıklıklar: Malcolm & Marie

Malcolm & Marie’nin açılış sahnesi, Stanley Kubrick’in son filmi Eyes Wides Shut’ın (Gözleri Tamamen Kapalı) açılış sahnesini akıllara getirerek konu hakkında biraz da olsun ipucu veriyor sanki. Çatlamaya yüz tutan ilişkiler iki filmde böylece birleşiyor. Birbirlerini takdir edip, taciz ederken, sevişip, savaşan çiftin kırıklarıyla dolu Malcolm & Marie.

''Tüm Kalbimle Teşekkür Ederim Marie''

Yönetmen Malcolm’un, filmin galasında Marie’ye teşekkür etmeyi unutması ve buna sebep olan tartışmalar anlatının yapısını net bir şekilde oluşturuyor. İkilinin narsistik yapısı bu kavgayı giderek alevlendiriyor ve tümüyle bastırılmış tüm kırıklıklar meydana çıkıyor. Toplumsal cinsiyet kodlarından, ırkçılığa, film eleştirmenlerine kadar gelen tartışmalar çözümlenmek yerine tekrar tekrar büyüyor. Marie’nin tek derdi Malcolm ile bir arada olmak, saygı ve değer görmek. ‘’Marie, Malcolm’un hayatında onu yeni bulduğu heyecanla kafayı bulamayacak kadar seven tek kişi aslında.’’

Aşk ve ihtiyaç arasındaki bu dengesiz ilişki romantik bir ilişkiden, kesintisiz, kontrol edilemez, aşırı diyaloglarla ve çatışmalarla ayrılıyor. Muhteşem ve unutulmaz sinematografisiyle bizi içine çeken Malcolm & Marie, Zendaya ve John David Washington’un güçlü oyunculuklarıyla bizi kendine bağlıyor. Washington, olayı kendi lehine çekmeye çalışırken aşk ve nefret arasında ince bir çizgide yürüyor. Kimin haklı olduğu ve kime güvenmeye değer olduğu hiçbir zaman net olmayan Malcom & Marie’de net olan tek şey Marie’nin tüm gücü elinde tutuyor olması. Aynı zamanda bence Marie ve Malcolm’un bazı ortak yönleri de var. Her ikisi de narsist, 20 yaşında uyuşturucu bağımlılığı ve intihar dürtüleriyle mücadele etmişler. Malcolm’un Marie'ye "O kadar bencilsin ki, kendini her şeyin içinde görüyorsun, hiçbir ilgin olmayan şeylerde bile." Dediği sahnede anlıyoruz ki; geçmişinin Marie’den pek de farklı olduğu söylenemez.

Film, kırılmaya yüz tutan bir ilişkinin yapısıyla mizahtan biraz uzak olabilir. Ancak, Malcolm’un filmine ilk eleştirinin geldikten sonra onu sinirlendirdiği harika bir sahne var. Daha önce bir partide kendisini övmüş olan “LA Times'tan beyaz kız” diye alaycı bir şekilde adlandırdığı biri tarafından yazılmış olan eleştiri, göz kamaştırıcı bir eleştiri olsa da Malcolm’u oldukça öfkelendiriyor. Eleştirmen, Malcolm’un filmine "bir başyapıt" diyor ama Malcolm, sinemanın teknik yönleri konusundaki bilgisizliği, dolly çekimine "Steadicam" dediği ve açıkça lensler hakkında hiçbir fikri olmadığı için çileden çıkıyor. Cinsiyet kodları ve ırkçılık hakkındaki söylemlerini de hiç sevmiyor. Bu sahne bir film incelemesi yapan biri olarak beni biraz eğlendirdi.

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Büyülü Bülten

Jagten - The Hunt (Onur Savaşı) Film İncelemesi