The Midnight Sky - Gece Yarısı Gökyüzü
The Midnight Sky: Distopik Bir Gerçek
George
Clooney tarafından yönetilen ve 2049 yılına uzanan The Midnight Sky – Gece Yarısı
Gökyüzü, distopik bir bilim kurgu hikayesidir. Aslında pandemi başladığından beri
tam olarak kurgu da demeyebiliriz. İletişim kuramama, eve dönüşü bulamama,
sevdiğimiz insanlarla bir arada olamama konularıyla yola çıkılan The Midnight Sky,
pandemi şartlarında yaşadığımız dönemden çok da uzak değil. Bir bakıma hayat
sanatı taklit ediyor, evrene nasıl davranmamız gerektiğini ve insanlığın evreni
iyi gözetmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Dünya
meseleleriyle çok ilgilenen bir aktör-yönetmen olan George Clooney bu rol için
tam 12 kilo vermiş. Liliy Brooks-Dalton’un romanı Good Morning, Midnight’tan esinlenerek
yapılan The Midnight Sky’ın su gibi, sessizce akarak istediği tüm mesajları verdiğini
düşünüyorum.
Ölümcül
hastalığıyla baş eden Augustine’in, Iris isimli kız çocuğuyla olan baba kız
ilişkisi filmin dramatik yapısını yükseltiyor. Burada, Caoilinn Springall’in(Iris)
film boyunca olan rolünü takdir etmek istiyorum. Elbette diğer oyunculuklar da
mükemmeldi. Felicity Jones’in(Sully) hamileliği hayatın devamlılığını anlatmak
için güzel bir dokunuştu.
Böyle
filmlerde önemli olan görsellik ve teknolojik efektlerin iyi olduğu The Midnight
Sky yarattığı etkiyle filmin kalitesini arttırıyor. Özellikle çekilmesi bir
hayli zor olan kutup sahneleri hikâyenin etkileyiciliğini sağlıyor.
Uzay
başlığından fırlayan kan damlaları en etkileyici sahneydi benim için. Yolculukta eriyen
dengesiz buzullar, hava kirliliği nedeniyle ölen kuşlar bize geleceğin sarsıcı
gerçeğini gösteriyor sanki. Ben izlerken böyle hissettim en azından ve bu yüzden
mesajların tam iletildiğini düşünüyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder