Army of the Dead (Ölüler Ordusu)

Army of the Dead: Vegas’ta Epik ve Modern Bir Zombi Hikâyesi

Gözü oyulmuş dev bir zombi kaplanı, başlığı ve pelerini olan heybetli bir zombi lideriyle kraliçesi ve onlara itaat eden büyük bir zombi ordusu. Diğer tarafta da bu yeni nesil zombilere karşı riskli bir soygun yapmak isteyen bir ekip. Army of the Dead bu iki karşıt grubun birbirleriyle mücadale ettiği bir zombi salgınının ortasında geçerken Zack Snyder, Dawn of the Dead’den tam on yedi yıl sonra yeni bir zombi filmiyle seyircinin karşısına çıkıyor.

Oyuncu kadrosunda Dave Bautista, Ella Purnell, Ana De La Reguera, Theo Rossi, Huma Qureshi, Omari Hardwick, Tig Notaro gibi isimlere yer veren Army of the Dead 21 Mayıs’ta Netflix’te izleyiciyle buluşmaya başladı. Snyder’in on yıl içinde DC olmayan ilk filmi olan Army of the Dead, ABD hükümetinin sözde zombi kıyametini kontrol altına almaya başardığı bir dünyada geçiyor. Hükumet, nakliye konteynırlarıyla çevrilmiş ve dünyayı et yiyen canavarlardan sonsuza dek kurtarmak için nükleer bir bombalama planlıyor.

Zombiler tarafından enfekte olan nüfusu kurtarmak için alanı bombalamanın öncesinde eski bir savaş kahramanı olan Scott, (Dave Bautista) kumarhane patronu Tanaka’nın (Hiroyuki Sanada) teklifiyle milyonlarca dolarlık hazine için bir ekip oluşturuyor. Ekipte romantik bir eski arkadaş ve tamirci Maria Cruz, (Ana de la Reguera) motorlu testere kullanan bir asker Vanderohe, (Omari Hardwick) onları dışarı çıkarmakla görevli helikopter pilotu Marianne Peters, (Tig Notaro) viral olmuş bir YouTuber Mikey Guzman (Raúl Castillo) ile onun en yakın arkadaşı Chambers, (Samantha Win) ve uzman bir çilingir Ludwig Dieter (Matthias Schweighöfer) bulunuyor. Görev dağılımının dağıtılmasıyla ölüm kalım savaşı başlıyor ve son olarak Scott’ın kızı Kate (Ella Purnell) ile ekibi sahaya sokacak kişi Lily de (Nora Arnezeder) ekibe katılıyor. Kumarhanedeki tüm parayı çalmayı planlayan grubun lideri Scott, eşini enfekte olduktan sonra öldürmek zorunda kalmış ve bu yüzden mülteci kampında bir gönüllü olarak çalışan kızı Kate’den yıllardır uzakta kalmıştır. Scott, çatışma boyuncu gruba liderlik etmenin yanı sıra aile içi ilişkilerini de onarmaya çalışırken, bu duygusal kısımların havada kalması filmin önemli eksikliğiydi.

Diğer zombi hikâyelerine göre sönük bir film

George A. Romero’ya göre korku filmleri, özellikle zombi filmleri, sosyolojik, politik konuları eleştirmek için genellikle yüksek konseptleri kullanır. Korkular, endişeler, yaşanmış olaylar, eleştirilmek istenen olgular (düzen, sistem, aile, iktidar…) çeşitli kılıflarda anlatılır. Night of the Living Dead (farkında olmadan) Amerika’daki ırksal meselelere bakarken, Dawn of the Dead tüketiciliği sorguluyor. Army of the Dead de aynı şeyi yapmak için her fırsata sahip – hatta Vegas’ın dışında bir mülteci kampı kurarak politik Amerika hakkında yorum yapmak için tüm malzemesi elinde ama Snyder bununla hiçbir şey yapmıyor. Bu anlamda havada kalan bir zombi filmi seyirciye eğlenceden başka hiçbir şey vadetmiyor. Sanat kaygısına sahip bir insansanız uzak durmanız gereken bir film olabilir çünkü size katacağı tek şey boşa geçen iki buçuk saat olacaktır. 

Filmi yermek için bolca malzemeyi içinde barındıran Army of the Dead, zamanın bu denli fazla ve müsrif kullanılmasıyla karakter derinliklerine yeterince önemi veremiyor; dolayısıyla karakterler havada kalıyor. Özellikle ekibi toplama mizanseni o kadar uzundu ki, soygunun filmin yarısına kadar başlayamamış olması aksiyon seyircisini filmden uzaklaştırmış bile olabilir.

Zaman konusunda asla kendinden taviz vermeyen Snyder için bu film tam Snydering bir film, bu yüzden bana şaşırtıcı gelmedi. Army of the Dead eğlenceli bir soygun ve aksiyon dolu bir zombi filmi belki evet ama zamanın bu kadar uzun kullanılmasına gerek var mıydı bilemiyorum. Bununla birlikte, Synder’in bir diğer zombi filmi Dawn of the Dead‘e kıyasla sönük kalıyor. Yavaş başlangıcıyla hikâyeye bir türlü girememesi izleyicinin sabrını bir anlamda sınıyor olsa da eğer Synder filmlerine alışkınsanız rahatlıkla izleyebileceğiniz bir film sizi bekliyor.


Filmin tamamında var olan zombi salgını, filmin sonunda küresel bir hale geliyor; tıpkı şu an yaşadığımız salgının küreselleşmesi gibi… Vanderohe, kasa hırsızı çilingir sayesinde, milyonlarca dolarla hükumetin planladığı nükleer patlamadan kurtuluyor ve kendisine jet kiraladıktan sonra kolundaki zombi ısırığını farkediyor; tam da uçak Meksika’ya inmek üzereyken… Filmin başında tek bir yerde var olan zombi salgını, artık tüm dünyaya yayılacak gibi görünüyor. Dünyadaki epidemi göz önüne alındığında biz bu karantinadaki zombileriz aslında. Bu açıdan Zack Snyder gerçekleri taklit ederken, sanatı hayatla buluşturuyor.

Sinematografik açıdan izleyici yeterince doyuran ve çok büyük paraların harcandığı Army of the Dead gerek oyuncu kadrosuyla gerek yer yer mizahıyla seyirciyi eğlenceli ve aksiyon dolu bir soygunun içine sokuyor. Çok az insan sadece mantık için bir zombi filmi izlerken, diğer taraf sıkıştığı kent kültüründe bir kaçış ve rahatlama amacıyla izliyor. Bu anlamda Army of the Dead‘in dev sinematografisi; renkleri, ışığı, kamera kullanımı ve bolca eğlenceyi içinde barındırması, zombi film türü seven seyirciyi bolca tatmin ediyor.

Şuna da değinmekte fayda var: Army of the Dead’in 148 dakikalık devasa çalışma süresi, yönetmenin 242 dakikalık Justice League’ne kıyasla daha düzenli. Army of the Dead‘deki gereksiz sahneler de biraz sıkıştırılıp kesilse idi seyirci için daha fazla fayda sağlayabilirdi. Büyük bütçeli aksiyon ve korkunun çekiciliğini izleyiciye aktaran film son çıkan spin off haberleriyle franchise olma yolunda ilerliyor.

Zack Snyder imzalı Army of the Dead (Ölüler Ordusu), Netflix üzerinden izlenebilir.








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Büyülü Bülten

Malcolm & Marie

Jagten - The Hunt (Onur Savaşı) Film İncelemesi