40. İstanbul Film Festivali Mayıs Gösterimleriyle Devam Ediyor

Berlin’den ve Sundance’ten Ödülle Dönmüş Filmlere ve Almodóvar’ın Merakla Beklenen Filmlerine… 40. İstanbul Film Festivali’nin Mayıs Ayı Gösterimleri Başlıyor

1 Nisan’da çevrimiçi olarak başlayan 40. İstanbul Film Festivali, mayıs ayı gösterimleriyle çevrimiçi olarak devam ediyor. 40. İstanbul Film Festivali mayıs ayı çevrimiçi gösterimleri 6 Mayıs’ta başlıyor. Festival 6-16 Mayıs arasında perşembe, cuma, cumartesi ve pazar günleri 9 filmi çevrimiçinde izleyiciyle buluşturuyor.

Mayıs Gösterimleri arasında 2021 Berlin Film Festivali’nde Gümüş Ayı–En İyi Yardımcı Oyuncu Ödülü kazanan Bence Fliegauf’un Orman – Seni Her Yerde Görüyorum, yine Berlin Film Festivali’nde Gümüş Ayı–Jüri Ödülü kazanan Bay Bachmann ve Sınıfı, Sundance’ten İzleyici Ödüllü belgesel Ateşle Yazmak, Fildişi Sahili’nin kısa listeye kalan Oscar adayı Kralların Gecesi ve Pedro Almodóvar’ın Jean Cocteau’nun aynı oyunundan uyarladığı iki filmi, İnsan Sesi ve Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar da yer alıyor.

Tüm filmler gece 21.00’de gösterime girecek ve 5’er gün boyunca gösterimde kalacak. Filmler beş gün sonra saat 21.01’de gösterimden kalkacak.

6-16 Mayıs arası gösterime girecek uluslararası festivallerden merakla beklenen filmlerin biletleri 5 Mayıs Çarşamba gününden itibaren satışa sunulacak. Bilet satışları www.passo.com.tr/tr/ üzerinde yapılacak.

MAYIS AYI FİLMLERİ

Dünyanın En Güzel Oğlanı – The Most Beautiful Boy In The World


2021 Sundance Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan Dünyanın En Güzel Oğlanı , genç yaşta gelen şöhretin yıkıcı etkileri üzerine çarpıcı bir belgesel; merkezindeyse, Luchino Visconti’nin Venedik’te Ölüm filminin odak noktasındaki Björn Andrésen var. 1971’de daha 16 yaşındayken Venedik’te Ölüm filminde Tadzio’yu oynayan Andrésen, filmin ona açtığı kariyer yoluna ve ani şöhretin etkilerine elli yılın ardından tekrar bakıyor. Efsanevi yönetmen Visconti’nin onu “dünyanın en güzel çocuğu” olarak adlandırmasıyla dünya çapında bir üne ve ilgiye maruz kalan Andrésen, oyunculuk kariyerine İsveç’te televizyon dizilerinde devam etmiş, karşımıza en son 2019 yapımı Midsommar / Ritüel filminde küçük bir rolle çıkmıştı. Andrésen’in İtalya, Fransa ve Japonya’daki kariyerinin buluntu görüntüleriyle günümüzden röportajları bir araya getiren belgeselin yönetmen koltuğunda daha önce belgesel ve dizilerde bir araya gelen İsveç’li ikili Kristian Petri ve Kristina Lindstrom oturuyor. Dünyanın En Güzel Oğlanı , alışılmadık bir hüzne ve huzursuz eden bir konuya sahip olsa da, nesneleştirme ve rıza kavramlarına dair gerekli ve geç kalmış bir yüzleşme fırsatı sunuyor.

Kralların Gecesi – Night of the Kings

İzleyiciyi Fildişi Sahillerinde fantastik bir deneyimin ortasına bırakan Kralların Gecesi , büyülü gerçekliğin tüm yanlarıyla göz alıcı ve nefes kesici bir hapishane gerilimi. Mahkûmlar tarafından yönetilen tek hapishane La Maca’ya gönderilen bir genç, oranın âdetlerine göre hikâye anlatıcısı seçilir ama görevi ağır ve tehlikelidir: Kanlı Ay gecesi, sabaha kadar, hiç durmadan ve sonlandırmadan diğer mahkûmlara bir hikâye anlatmak zorundadır. Hikâyesi bittiğinde öldürüleceğini bildiğinden, “Zama Kralı” hakkında anlatmaya başladığı hikâyeyi olabildiğince uzatmaktan başka şansı yoktur. Batı Afrika’nın griot geleneğini yansıtan ve çağdaş bir 1001 Gece Masalları uyarlaması olan Kralların Gecesi , aynı zamanda yönetmen Philippe Lacôte’un 2014 yılında Cannes Film Festivali’nde gösterilen Run’ ın ardından sinemaya dönüş filmi. Başrolde etkileyici bir performans sergileyen Bakary Koné ve yan rolde Denis Lavant’ı karşımıza çıkaran ve prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yapan Kralların Gecesi , Fildişi Sahili’nin de Oscar adayı oldu ve kısa listeye kaldı.

İnsan Sesi – The Human Voice

Pedro Almodovar’ın Venedik Film Festivali’nde ilk kez izleyici karşısına çıkan 30 dakikalık kısa filmi, yönetmenin her türlü alametifarikasını taşıyan küçük bir mücevher. Tilda Swinton’ın tek başına sürüklediği film, yönetmene özgü parlak renkler, aşk acısıyla bezeli, komedi ve tutkuyla dolu. Jean Cocteau’nun aynı adlı oyunundan uyarlanan İnsan Sesi Swinton’ın canlandırdığı karakterin bir balta satın almasıyla başlıyor ve sonrasında tek bir mekânda, aynı evde geçiyor. Swinton, henüz ayrıldığı sevgilisiyle telefonda konuşuyor ve bir yandan evdeki eşyaları karıştırırken duygudan duyguya geçiş yapıyor. 2020 Filmekimi’nde yalnızca sinemada gösterilen İnsan Sesi Almodóvar sevenler için başyapıtlar arasına eklenecek yeni bir film. Yönetmenin klasiklerinden, aynı yapıttan uyarlanan Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar da festivalin mayıs gösterimleri arasında yer alıyor.

Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar – Women on the Verge of Nervous Breakdown

Pedro Almodóvar’ın en sevilen hem de en eğlenceli filmlerinden biri Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar ve tam da adının işaret ettiği durumu anlatıyor: Pepa’yı sevgilisi, üstelik telefonda terk ediyor, fakat durumu çözmeye çalışan Pepa kendi trajedisi yerine başkalarının krizleriyle ilgilenmek zorunda kalıyor. Madrid’de bir teras katında Pepa’ya kimler katılmıyor ki: Sevgilisinin eski karısı, oğlu, onun nişanlısı, polis tarafından aranan bir arkadaşı… Almodóvar’ın vazgeçemediği oyuncuları bir araya getiren bu şahane film, tesadüflerin artışıyla git gide daha da tuhaflaşan, karmaşıktan saçmaya uzanan olay örgüsüyle ve delilik haliyle kitsch’den kara komediye oradan da farsa ve melodrama uzanıyor, Yeşim Tabak’ın sözleriyle “sonuna kadar dişi, ‘yüksek ökçeli’ hayatları kutsuyor.” Yönetmenin son filmi, Cocteau’nun aynı oyunundan uyarlanan İnsan Sesi de festivalin mayıs gösterimlerinde yer alıyor.

Orman – Seni Her Yerde Görüyorum / Forest – I See You Everywhere

Dünya prömiyerini yaptığı 2021 Berlin Film Festivali’nde Lilla Kizlinger’e oyunculuk ödülünü kazandıran film, bir gece boyunda farklı evlerde geçiyor ve gitgide yükselerek psikolojik bir kaleidoskop gibi çeşitlenen yedi gözalıcı hikâye anlatıyor. Suskun bir dede, hayaletvari insanlar, ölüme sürükleyen bir şarlatan gibi, bazen şaşırtıcı olsa da hep gizemli karakterleriyle bu hikâyelerin ortak noktası, heyecan verici diyalogları. Sırtını diyaloglara dayayan film karşılıklı konuşmaların ne kadar çarpıcı, yıldırıcı, yüzleştirici ve zorlayıcı olabileceğini hücrelerimize örümcek ağı mükemmelliğinde işliyor. Filmin müziklerinin bir kısmını da besteleyen yönetmen Fliegauf’un genç oğlu Janos da filmin amatör oyunculardan oluşan kadrosunda yer alıyor. Bence Fliegauf, 2012’de Csak a szél / Sadece Rüzgâr filmiyle İstanbul Film Festivali’nin Sinemada İnsan Hakları Yarışması’nı kazanmıştı.

Ateşle Yazmak – Writing With Fire

Hindistan’da Dalit kadınlar tarafından idare edilen tek haber ajansı olan Khabar Lahariya, erkeklerin ağırlıkta olduğu habercilik dünyasında öne çıkıyor. Şiddet ve hoşgörüsüzlüğün yaygın olduğu Uttar Pradeş eyaletinde, baş muhabir Meera ve gazeteci kadınlar, ellerinde akıllı telefonlarıyla ülkenin büyük sorunlarından kendi evlerinde yaşadıklarına, birçok şeyi haberleştirerek gelenekleri alt üst ediyorlar. Ele aldıkları konular arasında yerel polisin yetersizliği, kast ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, adaletsizlik ve baskıyla sindirme olayları yer alıyor. Dijital çağda haberciliğin nasıl şekillenmesi gerektiğini de inceleyen Ateşle Yazmak , ajans ekibinin 15 yıldan sonra basılıdan dijitale geçişlerini gözlemliyor. Dalit kadınları, kast sisteminde en altta yer alıyor ve “dokunulmaz” olarak niteleniyorlar; bu gazetecilerse yönetmenler Thomas ve Gosh’a göre “en acımasız sosyal hiyerarşi ve dışlama sistemlerinden birini ufak ufak kırıyorlar” ve böylece güçlendikçe, sesini duyuramayanların sesi oluyorlar.

Gezegen – El Planeta

Gerçek bir indie mücevheri olan El Planeta , başından sonuna kara mizahı eksik etmeyen bir anne-kız hikâyesi anlatıyor. Filmin yönetmeni, aynı zamanda senaristi ve yapımcısı da olan Amalia Ulman, filmin başrolünü kendi annesi Ale Ulman’la paylaşıyor. İlk gösterimini 2021 Sundance Film Festivali’nde yapan film, Grey Gardens’ ı ve Fransız Yeni Dalgası’nı anımsatırcasına, parasız kalıp evden atılmalarına ramak kalmasına rağmen hiç de bozuntuya vermeyen bu umursamaz çiftin İspanya’nın güneyindeki Gijon kentindeki başına buyruk hayatlarını izliyor. Performans, yerleştirme, video art ve net art alanlarındaki çalışmalarıyla tanınan Amalia Ulman, “mizaha karşı neden böyle savaş açıldı anlamıyorum, sanki ciddiye alınmak için komedi yapmamak gerekiyor” diyor.

Bay Bachmann ve Sınıfı – Mr Bachmann and His Class

Filme adını veren Dieter Bachmann, Almanya’nın orta bölgesinde yer alan Stadallendorf kasabasındaki Georg Büchner Okulu’nda bir öğretmen. Ders verdiği 6b sınıfında 12-14 yaşlarında, kökenleri farklı ülkelerden öğrenciler var. Yönetmen Maria Speth’le yıllardır tanışan Bachmann, Speth’e göre “yalnızca bilgi aktarmakla kalmayan, tüm zayıflıkları ve güçlü yanlarıyla benliğini işe katan; tabuları olmayan ve öğrencilerini önyargısızca harekete geçiren; insanın kendine verdiği değeri artırmanın Pisagor teoreminden daha önemli olduğunu bilen” biri. “Bachmann bu gençlere nasıl becerilerini, güzelliklerini ve onurlarını geliştirme fırsatı veriyorsa ben de onlara 217 dakika boyunca bu filmin yıldızları olma fırsatını veriyorum” diyen Maria Speth, Berlin Film Festivali’nde ödül kazanan belgeseliyle yalnızca günümüz Almanya toplumuna değil, gözlemlediği bu küçük gruptan hareketle geleceğin toplumuna da ayna tutuyor.

Suzanna Andler

Sinemaya Marguerite Duras’ya filmlerinde reji asistanlığı yaparak adım atan usta yönetmen Benoît Jacquot, 1994 yılında Duras’ya verdiği sözü 2021 yılında tutuyor ve Suzanna Andler’ i sinemaya aktarıyor. Filme adını veren Suzanna Andler, mutsuz evliliğindeki sıkışmışlığını genç âşığıyla gidermeye çalışan bir kadındır. Ailesi için kiralık bir yazlık ev bakmaya gittiği gün, yani rutinini bozduğu gün, onun için bir kırılma noktası olacaktır. Duras’nın 1968’de yayımlanan aynı adlı tiyatro oyunundan uyarlanan Suzanna Andler dünya prömiyerini Rotterdam Film Festivali’nde yaptı. Filmde Suzanna’yı canlandıran Charlotte Gainsbourg’a nisan gösterimlerinde yer alan Gönül İşleri filminden Niels Schneider eşlik ediyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Büyülü Bülten

Malcolm & Marie

Jagten - The Hunt (Onur Savaşı) Film İncelemesi